Cumartesi Sineması Little Boy Ufaklık

İsterse ve inanırsa dağları yerinden oynatabileceğine ve hatta savaşı durdurabileceğine inanan bir ufaklığın, Pepper’ın hikayesi Little Boy.

Kolay mutlu olur, çabuk severim ama zor tavsiye ederim ben. Bir şeyi başkasına önerebilmem için özellikle bir filmse bu, gerçekten içinde yüzmekten zevk almış olmam gerek. Tavsiye edeceğim şeyden hiç bir süphem olmamalı. İşte bu filmi öylece seviverdim. Sadece ben değil tüm hane içimiz kabarıp, merakımız çoğalıp, dalgalanıp durulup, gözümüz yaşarıp, hüzünle bulutlanıp, sevinçle ağlayıp izledik. Öylesi bir film yapmışlar

lbm1-650x650

Bu yıl (çok büyük prodüksiyonlar hatta heyecanla beklediklerimizle bile) sinema sektörü üzüyor bizi. Beklediğimiz tadı alamıyoruz sinefil bir aile olarak. Yılmadan deniyoruz, hala umuyoruz ve Little Boy bize özlediğimiz duyguları geriverdi artık onları göremeyeceğimizi düşünürken. Ağustos başlarında izledik, hala zihnimde canlı Küçük Pepper 😉

Yılın sonunda yılın filmleri arasında adını sıkça duyacağımızı düşünüyorum Little Boy’un. Ödüller alacağını ummakla birlikte almazsa hayal kırıklığına bile uğrayabilirim. O kadar sevdim onu. Filmi Alejandro Monteverde yazıp yönetmiş. Kevin James, Emily Watson, Ted Levine başrolleri paylaşıyor.

Filmde drama, komedi, aile, dostluk, barış, savaş gibi konular kısacası hayatın ta kendisi var. Pek çok kategoride başarılı bir senaryo işlenmiş.

Filmde sık geçen repliklerden olan “Can you do this, i can do this” “Yapabilir misin?, Yapabilirim!”sizin neleri gerçekten isteyip neleri istemediğinizi tartma kapısı bile açıyor.

Filmin bende asıl iz bırakan yerlerini not etmeden önce filmin kısaca konusu şöyle;

Little Boy , ikinci dünya savaşı dönemini anlatan film küçük bir çocuğun savaştan babasının canlı olarak geri dönmesi için neler yapabileceğini konu alıyor. Sıcak savaş döneminde insanlara kendini sevdirmeyi başaran ve bir nebzede olsa savaş döneminde insanlara sevgiyi hatırlatan little boy lakaplı çocuk her zaman bir umut olduğunu ve istenilince herşeyin mümkün olduğunu insanlara gösteriyor. 1940’lı yıllarda yaşanan bu trajedik savaş dönemini 8 yaşındaki bir çocuğun gözünden izliyoruz.

———–

Spoiler vermemeye çalışarak filmin bendeki etkisini aktarmaya çalışacağım. Lakin spoiler versem de hatta filmi an be an anlatsam bile yine izlemek isteyeceğinizi, izlerken zevk alacağınızı düşündüğüm bir film. O denli başarılı buldum. Tabi sizin “ne buldu bu kadın bu filmde bu kadar” deyip saçmaladığımı düşünmeniz de muhtemel. “Herkesin beğendiğini kimsenin beğenmesi şart değil 😛

Filmde beni en çok etkileyen anne ve babanın çocuklarına yaklaşımları oldu. O yaklaşımın çocukların hayatlarında yarattığı etki filmde öyle gözle görülür hal alıyor ki neredeyse kamu spotu olarak izletilsin de bu baba oğulun diyaloğunu herkes görsün diyeceğim. Fiziksel gelişimi kendi akranlarından geri olan bir erkek çocuğu, sürekli onunla dalga geçen arkadaşları ve anne-babanın çocuğa karşı olan tutumu… İzlenmeye değer!

Diğer yanda 8 yaşındaki bir çocuğun düşünce sistemi, kelimelerimizin onda yarattığı etki, bize duymaya alıştığımız için basit gelen kalıpların çocuklarda bırakabileceği etki, soyut kavramlara çocuk zihninin yaklaşımı çıplakça gözler önüne serilmiş. Ve bunu başarıyla yapabilmişler, hayran olunası.

İnanç, toplumdaki savaş barış olgusu, kayıplar, dostluklar, ırkçılık, düşmanlık hepsi tatlı tatlı rahatsız etmeden ve çok üzmeden işlenmiş. Çocuklarımıza nefret aktarırsak dünyanın ne kadar çirkin bir yer olabileceği ama aynı şekilde dostlukta onlara eşlikçi olursa dünyanın bir anda nasıl değişebileceği gösterilmiş.

Aslında daha daha da yazarım ama inanın izleyin istiyorum. Çok istiyorum hem de Pepper la tanışmanızı Bence onu seveceksiniz